Bir film düşünün ki ilk yarısındaki hafif seyirliğiyle sizi kendisine bağlıyor; ikinci yarısında ise üzerinize büyük bir ağırlık bırakarak kalbinizi acıtıyor. Aşk ve bağlılık kavramlarına dair, hikayesine farklı değişkenler katması ve iki ana karakteri üzerinde ters orantılı denklemler kurmasıyla güçlü bir filme dönüşüyor "Kırık Çember".
Filmin konusuna kısaca değinecek olursak, Didier tam bir country müzik hayranı ve arkadaşlarıyla bir barda müzik yaparak geçiniyor. Bu türe duyduğu hayranlık giyimine, tarzına ve hatta yaşam biçimine işlemiş durumda. Dolayısıyla Belçikalı bir Teksaslı izliyoruz sanki. Günün birinde bir dövme sanatçısı olan Elise'le tanışıyor ve kısa süre içinde birbirlerine delicesine aşık alıyorlar. Sonrasında bir çocukları oluyor ancak çocuklarının ölümcül bir hastalığı olduğunu öğreniyorlar. Bu haberden sonra aşkları büyük bir sınava tabi tutuluyor.
Film aynı zamanda filmin başrol oyuncusu Johan Heldenbergh'in yazdığı ve oynadığı tiyatro oyunundan uyarlandı. Yazının başında dediğim gibi Halderbergh'in kendi içlerinde bile tezat özellikler barındıran bu karakterleri bir araya getirmesinin sebebini, film ilerledikçe anlıyorsunuz. Güçlü bir inanç sorgusu var filmde. Didier'in 'romantik-ateist' kişiliğine karşılık Elise'in 'gerçekçi bir inanan' olması, her iki tarafın gözünden empati kurmamızı sağlıyor. Üstelik karakterlerin bu özelliklere sahip olmalarından dolayı, aynı soruya farklı cevaplar bulunması ve değişik çıkarımlar yapılmasını sağlıyor. Didier'in Amerika'ya duyduğu sempati yavaş yavaş bir isyana dönüşürken, Elise'in inancına bağlı olmasına rağmen hayatın karşısına çıkardıkları, birisinin tutkusunu diğerinin de inancını zedeliyor ve izleyiciyi de hayatın gerçeklerine doğru sürüklüyor. Hiç istememize rağmen geleni görüyoruz; yaşadığımız en büyük trajediler her birimizin kendi deneyimledikleri değil mi sonuçta... Bir peri masalı gibi başlayan hikayenin bu kadar ağır bir şekilde sonlanması, tabiri caizse okkalı bir tokat atıyor.
2009 yılında "Çölde Kutup Ayısı"yla hem beğenimizi toplamış hem de İstanbul Film Festivali'nde En İyi Film Ödülü'nü almış bir yönetmen Felix Van Groeningen. Yine çok başarılı bir iş çıkarmış. Müzikleriyle de son derece etkili olan yapım, şimdiye kadar bluegrass ve country müzik temalı en iyi film olabilir pekala. Zira yönetmen, filmin önemli sahnelerinin tamamında müziği ön plana çıkarıyor. İyi de yapıyor; country müziğin kederi kabullenmiş yönüyle çektiği sahneleri güçlendiriyor.
Didier'i canlandıran Johan Heldenbergh, "Çölde Kutup Ayısı"nda da başarılı bir performans sergilemişti. Kendi yazdığı ve daha önce sahnelediği oyundan uyarlanan filmde de doğal olarak rolünün hakkını veriyor. Çaldığı ve söylediği şarkılarda da sahne performansının hakkını... Veerle Baetens da Elise karakterinin yaşadığı değişimi etkili bir şekilde aktarıyor. Aktris sergilediği rolüyle Tribeca Film Festivali'nde ödüllendirildi. Film ise Berlin Film Festivali başta olmak üzere yine birçok festivalde ödül aldı. Filmin ayrıca Oscar Ödüllerinde En İyi Yabancı Film dalında yarışacağını da hatırlatalım.
Bu da filmin fragmanı:
Bu da filmin fragmanı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder